THAILAND GÜNLÜKLERİ (ALAKASIZ GEÇİŞLER)

 

Kulağımda Hindi Zahra’dan Beautiful Stranger, Kanchanaburi isimli bir diğer Tayland yerleşkesine doğru çok da hoş olmayan bir trendeyim. Klima yok, koltuklar kirli, yan tarafımda turuncu kıyafetlerine sarmış sarmalanmış bir Budhist var. Nasıl tuvalete gittiklerini merak ediyorum derken hoooop trenin o mükemmel leşlikteki tuvaletine girip, sırılsıklam çıkıveriyor. Ah din sen nelere kadirsin. Biletleri kontrol eden adam delik açan makinasıyla biletime kalp çizdi. Çok güzel ağaçlar var, onu da belirtmek lazım. Tayland şu an 32 derece ve yüzde altmış oranında nem var. İnsan bu sıcakta yemek yiyemiyormuş onu öğrendim. Günde bir öğün ile dolaşıyorum çoğu zaman. Her dakika bir şeyler içesim var doğal olarak. Değişik değişik tropikal meyveler denedim. Onun keyfi var üzerimde. İnsanlar acayip yardımsever ama İngilizce bilen bulmak baya zor. Gerçi uzun süre gezenler bilir, bir süre sonra tüm şehirler aynı gelir, soru sormana gerek kalmaz. Sesini yükselterek gitmek istediğin yeri anırırsın ve el kol işaretleri yapıp biraz da şansa güvenip binersin o merete. Tayland genel olarak baya pis. İlk defa komfor dunyamdan çıkmış gibi hissediyorum. O kadar Amarikalarda Avustralyalarda yaşadım ama onlar birinci dünya ülkeleri ya tabii, o kadar da zorluk çekmemişim simdi bakıyorum da. Duş almak bile zor geliyor burda, 10 dk sonra aynı pislikte hissediyorsun kendini. Bu sabah aldığınız o mükemmel duşun keyfini benim yerime de çıkarın. Burada kahvaltı diye acılı noodle çorbası iciyorlar. Gerçi bu sabah şanslı gunumdeyim, hamur isi birşeyler buldum sokaktaki yaşlı bi teyzenin tezgahından. 10 baht istedi. 10 kuruş filan ediyor herhalde bizim paramızla. Burası baya ucuz, kendinizi milyoner hissetmek istiyorsanız, birinci dünya ülkelerinde çalışıp buraya gelin. Masajlar, taksiler, tapınaklar, infinity havuzlar. American dream’in yerini Thailand dream alır mı dersiniz? Ülkenin her yerinde kral ve kraliçenin fotoları var. Aşırı sempati duymaya başladım, görsem ellerini öperim yani. Motor o kadar yaygın ki Phuket’te ben de denemek istiyorum bir motorsiklet hayranı olarak. Hic tanımadığım insanların evinde kalıyorum. Onların yerel yaşamlarını gözlemlemek çok keyifli. Yemek yapısları, yiyisleri, temizlik anlayışları, ev suslemeleri, hepsi bir değişik. Taksiye binince Thai müzikleri acıyorum, bi tuhaf bakıyorlar bana. Nasıl tesekkur edileceğini öğrendim, Ka pun Ka gibi birşey diyorlar. Hemen bir gülümseme suratlarında. Yabancılara karşı çok guleryuzluler. Yaşlılar özellikle bayılıyor bana. Yanlarına çağırıp konuşmaya çalışıyorlar hahaha. Makaleler okuyorum yolda, az önce kadınların yalnız başlarına dünyayı gezmek ve kariyer yapmak istemelerinin dünyada ne kadar tuhaf karşılandığından bahsediyordu. Evlenmeyen kadınlara nasıl da sorunlu damgası vuruluyor filan. Derin konular. Okuyun çocuklar. Çok canımın sıkıldığı anlar da oldu, ama hemen geçiveriyor. Sonuçta her dakika bir başka heyecan beni bekliyor. Turist isen tüm yaptıkların hoş görülüyor. Su an ayaklarını uzattım tren koltuğuna bu satırları yazıyorum. Kendi ülkemde yapsam çok pis azar yerdim. Bi de zavallı magandalarin frikik verecek miyim bakışlarını da unutmamak lazım. Bu ülkede en çok Budizmin iyilik anlayışının tam anlamıyla benimsenmiş olmasını seviyorum. Müslümanlar kendilerini çok bozdu, hic kızmayın sevgili müminler, siz de biliyorsunuz ne kadar çok kötü niyetli Müslüman ile karşılaştığımızı. Tüm dinlere saygım var ama dindarim diyip her boku yediğiniz zaman gözümde fil boku kadar değeriniz kalmıyor. Fillerden bahsetmisken, gecen bir sirke denk geldim, tabii ki de para vermedim, sevgili hayvan severler hemen celallenmeyin. Gittiğim doğal bir parkın parçasıydı, izlemiş bulundum. Eğitim aşamasında nasıl bir süreçten geçtiler bilemem ama show sırasında gayet insanca davranılıyordu kendilerine. Bakım yerlerine de baktım, bizim prenses adalarındaki atlara yapılan zulümün yanından geçemezler merak etmeyin. Gayet serbest bırakılmış, gölge yerlerde dinlendiriliyorlardı. Asil vahşeti file binmek istedigimde yaşadım. Adam durduk yere vurdu zavallı file. Durttum adamı, napıyorsun no no no dedim ama nafile tabii. Ben indikten sonra başkası binecekti ve belki de yine vuracaktı. Demem o ki hayvanların acı çekmesini önlemek için tüm insan türünü yok etmeniz gerekiyor maalesef. Çocuklarınıza birer hayvan alın, evinizde hayvan besleyin, belki o zaman gelecek nesil farklı olur. Filleri geçelim, uyuşturulan kaplanlara gelelim, paranın yaptırmayacağı şey yok arkadaş. Fakir ülkeler kaderlerine boyun eğip gebersinler mi yoksa hayvanları kullanarak para mı kazansınlar, gördüğünüz gibi hayat çok zor sorularla dolu. Bugün ne yesem, bugün ne giysem sorularını götümüze sokma vaktimiz gelmiş de geçiyor. Satırlarımın tonu biraz eğlencesiz, tarzım değil bilirsiniz ama ara sıra bu da lazım değil mi?
Biraz da komik yanlarından bahsedelim seyahatimin. Mesela bu thailer herşeyi poşetlere koyuyor arkadaş, meyve suları posetlerde, yemekler poşetlerde, meyveler poşetlerde, gecen takma dişini posetlemis adam gördüm. Diß demişken, ülkenin geneli acayip kotu dişlere sahip, dişçi arkadaşlara duyurulur, gönüllü çalışmak isterseniz saniyede on bin kisiye ağız tedavisi verebilirsiniz. Hava çok sıcak olduğu için taktıkları bi tip şapka var, o kadar güzel duruyor ki. Peşmerge gibi duruyorlar, tam anarşistler. Herkesin evinde küçük Budizmi simgeleyen mini evler ya da buddhalar var. Tapınak görmekten gına geldi. Mimari olarak çok hoşuma gidiyorlar ama yeter yahu. Buddha da Buddha. Buddhayı her pozisyonda gördüm maşallah. Kocam olsa bu kadar olurdu. Yatan buddha, oturan buddha, selamlayan buddha, ağaç içinde buddha, osuran buddha. Saygımız sonsuz Buddha Baba.
Rengarenk şemsiyelerle geziyorlar sokaklarda, çok hoş. İnsanların suratlarına baktıgında ne kadar çok terleyip terleyip kuruduklarını görebiliyorsunuz. Üçüncü yazıma başladığım su dakikalarda, azıcık da olsa soğuk havayı özlemedim desem pinokyo gibi burnum uzar. Bu arada ben evde kaldım, haberiniz olsun. En yakın arkadaşlarımdan birinin çocuğu oldu, diğeri de nişanlandı. Elimde bir bekar kız arkadaşım kaldı. O da gidici. Singapur’da zengin koca bulmaya geldim diye bir t-shirt ile mi gezsem acaba. Fena fikir değil. Phukette beni ağarlayacak olan rus – thai çift benim hostel hayalimi gerçekleştirmişler. Ona da az kaldı merak etmeyin, 31 yaşını bekliyorum, uğurlu rakamım. (Gülüşmeler)
Neyse ben neredeyse vardım bu Kanchanaburi Province denilen köye, yavaştan kapatayım meseleyi. Bu arada monk var yanımda, yanına oturmak yasakmış, ondan yükseğe oturmak yasakmış, bi de bunlara genç iken monk olmazsa ailelerinin cennete gidemeyecekleri söyleniyormuş. Kıyamam. Bir dahaki tren yolculuğunda canım isterse yazarım yine, hadi size konforlu hayatlarınızda iyi sıkılmalar, haftaya ben de o hayata dahil olacağım, merak etmeyin. Sevgiler. Kulağımda Lana Del Rey, Born To Die ile bitiriyorum.

– Eda Y.